Kayseri-Yozgat Projesi
Bu zamana kadar erteledim izlenim yazmayı, ta ki bugün bir taksiye binene kadar...

Taksi şoförü bana ne okuduğumu sordu, Sosyoloji ve epeyce Psikoloji diye yanıtladım kendisini. “Neden ki” dedi, “ne işe yarıyor? İnsanlara yardım mı edebileceğini düşünüyorsun?” E.. evet dedim usulca. Bana, bunların zerre kadar etkisinin olmayacağını ve dünyada yaşanan tersliklerin benim hayatim boyunca –ona göre- maksimum 100.000 kişiye dokunmamla değişmeyeceğini savundu hararetle. Ben de epeyce hararetlenmiştim artık. Kendisine, domino etkisi şeklinde yayılabileceğinden bahsettim yaptığımız en ufak bir yardımın, bir dokunuşun bile. Anlatmaya çalıştım kısa ve hızlı seyahatimizin el verdiği uzunluğa uyarak. Herkes tarafından gerçekleştirilebilecek ufak veya büyük bir eylemin, atılan her adımın etkisini... Takside savunduğum şeydi benim görüşüm, temelinde de sıcacık yürekler yatıyordu. Hergün daha da besleyen ve belki de bu dünyada olmamızın değerini bize hatırlatan... Ben o çocukların masum suratlarında yakaladım saf sevgi denen o harika duyguyu. İzmir- Aydın projesinden sonraki ikinci projemdi Kayseri-Yozgat. Toplamda dört Köy Okulu ve iki YİBO’da gördüğüm o sıcacık yüreklerle beraber unuttum yolun yorgunluğun, uykusuzluğu veya şehrin gürültüsünü, karmaşasını. Besinim olmuştu çocuklar. Yalnızca ben değildim onlara dokunan, hem ayrıca benim yalnızca iki elim vardı, onların ise sonsuz ve karşılıksız sevgi dolu yürekleri vardı bana dokunan. İşte bugün anladım o taksinin içinde neden hararetlendiğimi. Hissettiğim hararet çok başka bir duygunun yansımasıydı bedenimin dışına. O hararet çocukların sevgisiydi. Bana bu sevgiyi yaşatan, sevginin o PAYLAŞTIKÇA ÇOĞALAN güzelliğini bana tecrübe ettiren GÇYK, iyi ki varsınız, iyi ki bizim gibi insanlar var yumuşak dokunuşlar yapan...